Dünyanın Eşiğindeki Köprü: Kapitalizm, Çevre, Krizden Sürdürülebilirliğe Geçiş

Ece Taşdelen

Modern çevre hareketindeki önemli rolünün yanı sıra bir lider olan James Gustave Speth, otuz yılı aşkın bir süredir bu harekete katkıda bulunmuştur. Beş onur ödüllü ve birçok onursal derece sahibi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı eski yöneticisi, Beyaz Saray Çevre Kalitesi Konseyi kurul başkanı, Dünya Kaynakları Enstitüsü ve Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi’nin kurucu ortaklarından olan Speth, The Bridge at the Edge of the World: Capitalism, Environment, and Crossing from Crisis to Sustainability’de [Dünyanın Eşiğindeki Köprü: Kapitalizm, Çevre, Krizden Sürdürülebilirliğe Geçiş] (2008) yaşanılabilir bir gezegeni korumak için, Amerikan tarzı tüketici kapitalizmin değişmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Kitapta çevreci yıkım gelgitinin çok hızlı ve derin olduğunu vurgulayan Speth’in görüşleri, çevre sorunları ile sağlık, özgürlük, barış istikrar ve toplum kavramı gibi, insanların diğer refah mücadeleleri arasındaki bağı tanımlayan geniş bir bakış açısıyla bize yansıtılıyor. Aktivistler her ne kadar bu yıkımı durdurmaya çalışsa da, kitabın başlığında gördüğümüz üç ana rahatsızlığı tedavi etmek biz insanların elinde.
Saygın bir çevreci olan Speth kitabına, çevresel topluluğun bu zamana kadar güçlü ve kapsamlı çalışmalar içinde geliştiğini; fakat çevre kavramının gittikçe inişe geçip, zayıflamaya yüz tuttuğunu belirten bir gözlemle başlıyor. Yazara göre bizler, yani insanlık, şu anda neredeyse bir felaketin eşiğindeyiz; çünkü dünyamız kapitalizmin fazlaca hissedildiği ve Amerikanvari ”tüketici” yaşam tarzını içselleştiren insanların sayısının giderek arttığı bir yer. Bizi uçurumun kenarına sürükleyen çevremize yönelik tehditler ne kadar ciddi? İşte kitapta bize farkettirilen bir nokta da, eğer çevremizin maruz kaldığı bu tehditlere kayıtsız kalmaya devam edersek, bu yüzyılın sonlarında dünyanın yaşamaya uygun bir yer olmayacağı. İnsan faaliyetlerinin çevreyi sürüklediği nokta iklim değişikliği, biyotanın aldığı darbe ve toksik kirlenmelerdir. Kitap da bu çevre sorunlarının fark edilip, düzeltmesine yönelik bir uyarı niteliği taşıyor. Speth, bu durumun modern kapitalizm olarak adlandırdığımız ekonomik ve politik sistemin bir sonucu olduğunu belirtiyor. Bu noktada da bizlere düşen görev, günümüzün yıkıcı dünya ekonomisinin bize yüklediği ve kalıplaşmış bir nevi işletim talimatları olarak adlandırabileceğimiz dayatmaları değiştirmek. Aslında, kitabın bizlere anlattığı da budur: çevremiz için bu değişimin nasıl yapılabileceğinin yollarını öğreniyoruz.
Çevresel konular, çevre bilinci, çevresel bozulma, küresel ısınma gibi çevreyle ilgili güncel gelişmeleri takip etmek, kötü gidişatları değiştirmeye yönelik çaba göstermek insanlığın önceliği olmalıdır. Kitabı okudukça gördüğümüz çevre sorunları derin üzüntü yaratıyor ve kitap bizlere sorumluluk yüklüyor. James Gustave Speth’in tezi, dünya ülkeleri olarak tüketmeye karşı önüne geçilmez bir isteğin peşinden gittiğimiz ve bu isteğin çevreye verilen zarar açısından oldukça tehlikeli bir yol izlediğidir. Bu teziyle beraber yazar kitabında, biz okurları gerçek anlamda aydınlatıyor; doğanın yüzyüze olduğu felaketleri kanıtlamak için üzerinde yıllarca gözlem yaptığı başlıca sekiz sorunu gözler önüne seriyor. Karşı karşıya olduğumuz sorunların en önemlisi iklim değişikliği olarak karşımıza çıkıyor; diğerleri sırasıyla ormanların ardı arkası kesilmeyen tahribatı, erozyon yüzünden toprak kayıpları, tatlı suların yok oluşu, balıkçılığın yok oluşu, çevre kirliliğine yol açan zehirli maddelerin artışı, biyoçeşitliliğin kaybolması ve fazla gübreleme şeklinde tanımlanıyor. İnsanlığın bilinçsiz tüketim çılgınlığının sonucunda hızla artan sera gazları, tarım yapmak için ormanların katledilmesi (Brezilya, Endonezya ve Kongo nehri havzası), doğa ananın bize sunduğu en değerli varlıklardan biri olan suyun kirletilip su kaynaklarının kurutulması, denizlerdeki balık sayısının %75 oranda azaldığı ve 2050 yılına kadar neredeyse balıkçılığın tamamen çökecek olması gibi istatistikler, insanlığın kendini düzeltmedeki eksikliğini gösteren örneklerden birkaçı. Speth’in bu örnekleri Amerikan perspektifinde yazılmış olsa da gözlemler ve sonuçlar tüm dünyadaki durumu yansıtıyor. Ayrıca Speth bu örneklerle yalnızca biz insanlığın çevresel, ekonomik, sosyal ve politik açmazlarını adlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda bu çıkmazların nasıl inşa edildiğini, birbiriyle nasıl bir çarpışma içinde olduğunu ve nasıl sürdürüldüğünü belirterek, bütün bu çevresel sorunların kökenine iniyor. Bu çarpışmaların nasıl yaratıldığını, çevre sorunlarının çözüm arayışlarındaki eksikliğinin politik olarak nasıl yerleştiğini kapitalizmi mercek altına alarak bizlere gösteriyor.
Son olarak kitapta yazar, doğayı ve çevreyi uçurumun kenarına sürükleyen problemler için çözüm arayan çevresel hareketlerin pek çok açıdan başarılı olmasına rağmen, neden etkili bir eylem planı üretemediğini irdeliyor. Speth’e göre günümüz çevreciliğinin sınırları kurumlarımızın, hükümetlerimizin bu çevreci anlayışa henüz hazır olmamasından, kapitalizmin sosyal hedefleri geçersiz kılmasından ileri geliyor. Ancak yazara göre çözüm arayışları hep sürecektir. Kitapta James Gustave Speth, okurlara yeni bir dünyaya gidecek yolu gösteriyor; Speth’e göre, üzerinde yürüdüğümüz yıkıcı yolu tertemiz bir dünyaya bağlayacak bir köprüyü kuracak alternatifler hala varlığını korumakta. Bize emanet edilen bu değerli varlığı korumaya, doğamızı kurtarmaya hepimiz bir adım atalım mı?

Kaynakça
James Gustave Speth, The Bridge at the Edge of the World: Capitalism, Environment, and Crossing from Crisis to Sustainability.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türkiye'nin en iyi hd film izle sitesi.
Seo'nun en iyisi Ankara Seo danışmanlığı
Türkiye'nin en iyisi replika saat